ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 20-07-2024 22:20   Güncelleme : 20-07-2024 22:31

Var Sıcak Taze Gevrek! / Ali Gönenli

Yazan: Ali Gönenli -VAR SICAK TAZE GEVREK!

Var Sıcak Taze Gevrek! / Ali Gönenli

VAR SICAK TAZE GEVREK!

Anasından aldığı harçlık yetmez olmuştu. Bozdoğan’a yeniden taşınmalarının üzerinden üç ay geçmişti. Arkadaşlarının beslenme çantalarında getirdikleriyle, kendininkileri karşılaştırınca üzülüyordu. Her gün ayva, portakal ya da nar götürebiliyordu. Anasının haftada bir gün verebildiği harçlıkla, iki ya da üç adet Bozdoğan sucuğu alabiliyordu. Sucukçu Turgut'un oğlu Yaşar, sınıf arkadaşı olduğu için ara sıra fazladan bir tane veriyordu.

O gün okul çıkışı öğretmeninin oturduğu Soğukkuyu Mahallesi’nden geçip eve gitmek istedi. Madran Dağı’ndan coşkulu şekilde akan suyun sesini dinleyip, akışını seyretmek hoşuna gidiyordu. Defter ve kitaplar koltuğunun altında yürürken, pencereden kendisini gözleyen öğretmenini fark etmedi.

"Metin.. Metin oğlum, gel bakayım buraya."

Metin, Hasan öğretmene doğru başını çevirdi. Hızlıca yanına koşup hazır ol vaziyette karşısına dikildi.

"Buyur örtmenim."

"Çocuğum bir şey mi oldu? Çok dalgınsın."

"Yok örtmenim. Hiç bi şey yok. Eve gidiyom."

"Sana bir şey söylesem yapar mısın?"

"Yaparım örtmenim."

"Oğlum önce dinle. Belki yapmak istemezsin."

"Sizin söylediğiniz her şeyi yaparım örtmenim."

"Tamam. Bu bizim sokağın sonundan sağa dönünce, ilerde gevrek fırını var. Biliyor musun?"

"Biliyom örtmenim."

"Tamam. Oradan gevrek alıp satanların çoğu çocuk. Senden biraz büyükler. Sen de satmak ister misin? Konuşayım mı fırıncıyla?"

"Konuş örtmenim."

"Bekle geliyorum."

Birlikte gevrek fırınına gittiler. Fırının tahta kapısının açılırken çıkardığı gıcırtı, gevrekçinin başını çevirip onlara bakmasına neden oldu.

"Hoş geldin Hasan örtmen. Hayırdır, pek gelmezsin sen burlara."

"Bir işim düştü sana komşu. Bu benim öğrencim. Zeki ve çalışkandır. Gevrek satacak. Her şeyine kefilim."

"Hangi mahallede oturuyon oolum."

"Aşşaa Mahalle. Akçay Maalesi."

"Vallaa eyi oluu. Kimsecikte gitmiyo orlara. Arada çingen maallesi var deyin çekiniyoola."

"Ben çekinmem. Arkadaşlarım var orda."

Metin'in kendine güveni, öğretmeninin ve fırıncının hoşuna gitti.

"Yannız bu işi yapaaken yoruluusun, uykusuz galıısın, ona göre. Zabah ezanında gakceen. Gosgoca sepeti daşıceesin. Yapabilin mi?"

"Yapar yapar..." dedi öğretmeni Metin'den önce. Bu güven cümlesi de Metin'i mutlu etti.

"Sepedin yohusa bizde vaa. Yalınız sofra bezi gimi büyücek bi şey getii geliiken. Gevrekleri onun içine goyalım, hemencecik sovumasın."

Fırıncı bir kaç cümleyle işi nasıl yapılacağını anlattı. Her gün aynı sokaklardan geçmeliydi. Hatta hangi sokağa, hangi zamanda gideceği belli olmalıydı. Gevrekçinin her gün aynı zamanda geleceğini bilenler, devamlı müşteri olurdu.

Öğretmeniyle fırından çıktılar. Teşekkür edip eve doğru yürümeye başladı. Kenarından yürüdüğü derenin suyu, Madran Dağı’na düşen yağmurlar nedeniyle iyice çoğalmıştı. Bildiği türkülerle su sesine eşlik etti. Kısa bir süre sonra Nazilli asfaltına çıktı. Hasan öğretmenin babasının sahibi olduğu bakkalın camına vurdu. Öğretmeninin babası Mehmet amca camı açıp, Metin'in istediği gofreti uzatarak, veresiye defterine yazdı.

"Memet Amca. Yarın gevrek satmaa başlıyom. Bundan soona veresiye almam galan (artık)."

"İnşallah oğlum."

Eve vardığında, anası zeytin toplamaktan yeni gelmiş, üç büyük taşın üzerine koyduğu is kaplamış kazana su dolduruyordu. Üç taşın arasındaki boşluğa çalı çırpı koyup ateş yakacaktı.

"Ben yakarım ana. Bi şey deecem. Zabaanan ezende beni galdır. Gevrek satmaa gedecem."

"Satıbili misin?"

"Satarım ana. Hemi buralara satmaya gelen yoomuş."

"Benim akıllı oolum. Çalışgan oolum. Böyümüş de para gazanacak."
"Gazanmıyom mu ana. Oduna getmiyom mu? Pamık çapasına, toplamaya getmiyom mu?"

"Gediyon gediyon. Goca erkeem."

Elektriği, suyu olmayan, yarı ahşap, yarı taş iki katlı bir bahçe evinde oturuyorlardı. Bahçede su kuyusu, zeytin ağaçları, birkaç meyve ağacı vardı. Meyveleri alma hakları vardı. Zeytinler oturdukları evin sahibine aitti. Evde oturmalarının karşılığı olarak, zeytin zamanında toplamaya yardım ediyorlardı. Bahçe sahibi iyi insandı. Onlara zeytin ve zeytinyağı veriyordu. Kuyudan çektiği suları kazana aktarıp altını tutuşturdu. Kuyunun yanındaki katır dişi cinsinden nar ağacının başında kalan son meyveyi kopardı. Ağzı açılmış narın tanelerini kuşlar yemiş, kalanların da üzerinde böcekler vardı. Bahçenin taşla örülü sınırına doğru fırlattı. Anası, eşek bağladıkları evin alt tarafında çimmiş, yemek yapmaya başlamıştı. Çoktandır yemediği patatesli tavuk yemeğinin kokusu açlığını hatırlattı. Hava kararmaya yakın ablası geldi. Yemekten sonra, gaz lambasının ışığında hızlıca derslerini yaptı. Abisi bu günde gelmemişti eve.

"Hangı gelmezine gettiyse gene. Dobalan (pörtlek) gözlü, bozuun dölü" diye..." söylendi durdu anası.

Ezan sesini anasından önce duydu. Hemen kalkıp, soğuk suyla elini yüzünü yıkadı. Akşamdan hazırladığı sofra bezini ve okul eşyalarını koltuğunun altına yerleştirip fırına doğru hızlıca yürümeye başladı. Fırının kapısından içeri girince sıcaklık çok hoşuna gitti. Dışarının soğuğu kulaklarını kesmişti.

"Gaç dene sataasın?.." dedi fırıncı.

"Bilmiyom."

"Böyün elli dene al. Yaveş yaveş çovaltıısın. Yüz dene sataasan deyme keyfine. Ben sene gıyak geçen. Çingen mahallesine getcen için, on denede bi dene fazla vercem."

Gevrekleri yatay şekilde yerleştirdi sepete. Dikey olursa kırılır dedi fırıncı. Sattığı paranın yarı fiyatına alacaktı gevrekleri. Her on gevrekte bir tanede çingen mahallesinin payı cabası. İşe alışana kadar, satamadıklarını geri getirecekti. Daha sonra geri getirme olmayacaktı. Satacağı kadar gevrek alacaktı. Elli gevreğini aldı. Beş tanede çingen mahallesi payı ile elli beş gevrekle soğuk sokağa çıktı. Bir gevrekte yemesi için fırıncı tarafından verilmişti.

Bir kolunda gevrek sepeti, diğer elinde yemek için tuttuğu gevrek. Gün ağarmamış cingen mahallesine doğru yürüyordu. Satarım demişti öğretmenine. Nasıl satacağını bilmiyordu. Tek başına, eşekle oduna gitmişdi Madran Dağı’na. Tilkişen, sarmaşık, zeytin başağı toplamıştı. Anasıyla pamuk toplamaya, çapalamaya gitmişti. Bağıran gevrekçileri düşündü.

"Gevreek..." diye bir ses çıktı ağzından. Kendisinin bile zor duyduğu bir ses.

"Gevreeek .." diye zorladı kendini. Derenin sesi, Metin'in sesini bastırıyordu. Cingen mahallesine kadar sesini yükselterek yürüdü. İlk gevreği orada sattı. Mutluluktan uçacaktı.

"Gevrek satmaya mı başladın?"

"Heye Seyfettin Amca."

Deve güreşlerinin cazgırı Seyfettin Amca’sının tembel kızıyla, aynı sınıfta okuyordu. Çok güzel bir kızdı. Ancak Metin'le hemen hemen hiç konuşmuyordu. Sınıfın zengin çocuklarıyla arkadaşlık yapıyordu. Cazgır Seyfettin, karısı ölünce çocuklarına hem analık hem de babalık yapıyordu.

"Aferin oğlum. Çalışmak iyidir. Gevrekler de sıcakmış"

Gevrekler sıcaktı. Bu durum, gevrek satarken bağırmasında kullanacağı kelimelere katkı sağlamıştı.

"Gevreeek. Var sıcak taaze gevreeek."

Son gevrek sesini uzattıkca uzatmak hoşuna gitmişti. Nazilli yoluna çıkınca, bakkal Mehmet çağırdı Metin'i.

"Afferin oğlum." deyip bir kaç gevrek aldı.

Tahtacı mahallesine indiğinde, birkaç gevrek kalmıştı. Kısa sürede satıp fırına döndü.

"Afferin lee. İlk günden çok gözel iş yaptın. Yarın yetmiş dene al. Yapcen sen bu işi."

"Yarın yüz dene alıcam."

Metin'in ayakları yere değmiyordu. Hesabı görüp okula doğru koştu. Cebindeki para ona büyük bir güç vermişti. En sevdiği arkadaşı Koray'ın yanına gitti.

"Koray! Gevrek satmaya başladım ben."

"İyi olmuş. Sattın mı?"

"Sattım. Sattım. Elli beş dene sattım."

En sevdiği arkadaşı Koray, bir yıl sonra trafik kazasında hayatını kaybetti. Bozdoğan'ın zenginlerinden olsa da Metin'le çok iyi arkadaştı.

Gevrek satması, Hasan öğretmeni de mutlu etmişti. Mesleğe başlayalı iki yıl olmuştu. Kırsal kesimdeki zeki ve yoksul öğrencilerin eğitim almasını ilke olarak benimsemişti.

Gevrek satma işi tutmuştu. İki mahallenin tek gevrek satıcısı olmak, Metin için önemli bir özellik olmuştu. Her gün yüz adet ve yanında on adet çingen mahallesine giriş payı olan ücretsizlerle birlikte yüz on gevrek satışı iyi para demekti. Gevrek bitmezse ya da okula geç kalırsa, sepeti okul kantinine emanet bırakıyordu. Bunu da öğretmeni organize etmişti. Okul yanındaki bir kaç ev sahibi, Metin'in kolunda sepetin olduğunu görünce kalan gevrekleri satın alıyordu. Bir seferinde tek başına yaşayan yaşlı bir adam, on yedi gevreğin hepsini alınca, Metin mutlu ancak mahcup olmuştu.

"Benim torunlar var. Onlara vercem."

İnsanların birbirine destek olmasının önemini, o günlerde kazıdı zihnine. Gelecekte de, ben destek olacağım diye söz veriyordu sık sık kendine.

Editör: Ümmügülsüm Hasyıldırım 

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi