TRUVA EDEBİYAT DERGİSİ ve BEN
Çocukluğundan beri içinde beslediği şairlik arzusu, hiç tükenmek bilmiyordu.
"Ben bir gün şair olacağım inşallah." derdi.
Her zaman bir kağıdı, kalemi bulunurdu yanında.
Yazmak için can atardı ama çoğu zaman, yazar yazar siler ya da pek beğenmezdi. Böyle, çok uzun zaman geçti ama içinde hep aynı hevesle yaşadı.
Hiç vazgeçmedi ve sonra bir defter aldı kendine.
Karar verdi; kendi kendine yazdıklarını düzenli bir şekilde bu deftere aktaracak, bakacak, eksiklerini tamamlayacaktı. Sonra her bir sayfasına bir şiir yazacak ya da kısa da olsa kendince küçük notlar, yazılar, anılar biriktirecekti.
Öyle de yaptı…
Bir de baktı ki, neredeyse tüm defter dolmuştu.
Artık yazdığından çevresindekilere yavaş yavaş söz etmeye başladı.
Bir gün o defteri kaybedince bütün yazdıkları da gitti. Defteri nasıl kaybettiğini bilmiyordu. Hal böyle olunca, içine yine bir soğukluk geldi. Birkaç şiirden başka hiçbir şey aklında kalmamıştı. Onlar da, yarım yamalaktı.
Bir süre sonra deftere değil de, bu kez telefonunun not defterine yazmaya başladı.
Her zaman; “Ben bu yolu bırakmayacağım” derdi kendi kendine. Ama bir başlangıç yapamıyordu; sadece yazdıklarını başkalarına okuyarak fikirlerini almaya çalışıyordu.
Yorum yapan da oluyordu, beğenen de oluyordu.
Bu konuda hiç alakası olmayanların da görüşleri farklı oluyordu tabii.
Öyle böyle geçiyordu günleri…
Ama kim ne derse desin vazgeçmiyordu.
İnanıyordu, sadece güzel şeyler olacağına. Boş kaldığı ilk fırsatta hep karalardı, bir şeyler. Kitaplar okur, hayal kurardı; “bir gün de onun yazdıklarını okuyacaklar” diye.
Bir gün, bu konuda bir sebep, bir ışık, bir başlangıç olacaktı mutlaka. "Biliyorum" derdi ve bunu hep son günler de çok dile getirir, dualar ederdi.
Sosyal medya ile çok da alakalı değildi. Kullandığı bir sosyal medya hesabı olsa da, arada sırada bakardı. Bir gün arama motoruna; “Şiir Yarışması” yazdı; o link, bu link derken birçok sayfa inceledi ama bir türlü başlangıç yapamadı, hep bir şeyler araya giriyordu.
Bir gün bu kez de Facebook’ta arama yaptı.
Nasıl olmuştu, ne yazmıştı hiç fark etmedi ama işte o güzel gün gelmişti ve; "Truva Edebiyat Dergisi" isimli grubu gördü.
Bu gruba katılmak için istek gönderdi ve kabul edildi. Bu grupta, hiç düşünmeden şiirlerini paylaşmaya başladı.
Grupta hiç kimseyi tanımıyordu. Hepsi bir aile gibiydi; kalplerinden geçen ne varsa onu yazıyorlardı, paylaşıyorlardı. Bu ortamda olmaktan çok mutlu oluyordu.
Ve daha da mutlu olduğu an gelecekti. Truva Edebiyat Dergisi'nde şiirini yayınladıklarını görünce çok ama çok mutlu olmuştu, çok duygulanmıştı!
Uzun zamandır hiç böyle mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Hep düşündüğü gibi bir başlangıç olacak, bir ışık doğacaktı, biliyordu.
Ne zaman Sami Hoca’nın, şiirini dergide yayınlayıp kendisini etiketlediğini görünce; “işte bu” demişti.
İşte bir ışık yanmıştı ona… Truva Edebiyat Dergisi… Başta Sami Bey olmak üzere, tüm ekibine çok teşekkür ediyordu, bu yolda ona ışık oldukları için..