SEN GELDİN
Kibrin esvap olduğu bedenimde,
Doğumumdan çağlarca ötede
Yaşama tutunanlara zulüm oldum ben.
Öfkeliydim,
Kibirliydim…
Gözlerim yıldızlara mızrak,
Tabanlarımda ezilmiş karınca ağıtları.
Zaman, hiçlik kalburunda elenirken,
Üzerime düşen dokumacı kuşlarının
kanatlarıyla ürperdim.
Oysa,
Melek dokunuşlu tebessümünle gelen
sendin.
Anamdan doğduğum an gibi soyundu
bedenim,
Işığa göz kırptı kıraç tenim.
Yeniden yıkandı rengini unutmuş kundak.
Ve ilk kez umut yakaladım
huzursuz balıkçının ağlarında.
Tüm kıtlıklara el sallıyor bereket.
Sen geldin ya,
Uçsuz bucaksız sanılan çöllerde
bedevi öfkesinde devleşen güneşi
Çalıp bıraktın avuçlarımın arasına.
Her yanım sen,
Başımda söğüt esintisi.
Ve
Seninle yeniden öğrendim ben
Yangın kumlar içinde su olup sevmeyi.
Dudaklarım hâlâ çatlak,
Söylenmemiş hecelerim yağmura gebe.
Sen geldin ya,
Mutsuz aşk masalları mezata düştü.
Ağlamıyor kördüğüm şiirler.
Esir pazarları paydos etti.
Baktığın tüm coğrafyalar huzur.
Gökkuşağın yayılmış tüm iklimlere.
Biliyor musun?
Neşeli çocuk şarkıları geliyor okul yollarından.
Duymuyordum aymazlığımda.
Susturulmuş duaların çığlığı oldun.
Ve ben,
Karabasanları gömerken diplere,
Barış ihtimali saklanmış savaşın
öksüz bebelerine güleç rüyalar oldum.
Ören yerinden yeniden yaptık
oyun bahçesinin insan yanını.
Elimden tuttun.
Birlikte azat ettik,
Kara kaplı deftere mimlenmiş isimleri.
Sen geldin ya,
Kan kızılı akmıyor artık nehirler.
Sahte yaftalı tövbelerim derinlerde boğulurken
Kendimden büyük korkularım artık sin.
Yün mitil gibi sarmalayan hârın
Ayazın en deminde yakmadan ısıtıyor
Şehrin ötelenmiş arka mahallelerini.
Sen geldin.
Sen dokundun.
Katrana bulanmış saçlarımı taradın özenle.
Adam dedin.
Adamım, dedin.
Yüreğimin kısır bahçesini
Tohum tohum çıkardın insan içine.