MÜREBBİYE
Yokluğun minik tütün tabakasında hapsolduğu
O çelimsiz günlerde
Senden geriye kalan beni arama çabalarıma inat
Yine sende unuttuğum şiirlerdeki imla
Hatalarıyla uğraşıyordu gölgelerim.
Yangının dilimde değil
Yüreğimde olduğunu anlayana kadar
Mevsimin ilk karları
Acıyarak saçlarıma yağmaya başlamıştı bile.
Hiçbir mürebbiye okşamamıştı
Bahar yağmurlarımı.
Ben seçilmemiştim
Sen nereden bilecektin ki.
Sen, nereden bilecektin ki!
Issız sokak lambaları altında
Çılgınlar gibi dans eden pervanelerle
Sırdaş olduğumu.
Ebemkuşağını indirmişlerdi geceme.
Uzanamadığım kadar yakınlarımdayken
Dudaklarımı okumak yerine
Gözümden düşen iki damla yaşta
Sessizce tamamladılar
Sende biten hikayemi.
Utanmıyorum artık
Üzerimde eskiyen gömleğimin
Yüreğimi saklama çabasındaki yamasından.
İşte öyle
Gelişigüzel dikildi.
İğne tutamayan
Hoyrat kokulu ellerimde zifir kokusu…
Keşke korkmasaydın
Utanmasaydın karaya çalan tenimden.
Yavaşca tutsaydın senden başka
Gün yaşamamış ellerimi!
Duysaydın içimde çırpınan serçenin sesini.
Sen nereden bilecektin ki
Tek odalı, kerpiç damlı sarayımda
Seni yeniden bestelediğimi!