İHTİYARLIK DURAĞI
Bedenim ruhumla geriye gidiyor,
Uzuvlarım dermansız ve çaresiz.
Gözümün kenarında hazır bekleyen,
Ilık gözyaşlarım dökülür davetsiz.
Usançla geçen yaşanmışlık,
Takma dişlerle ağzımdan çıkar.
Koltuk değneklerine dayanmış,
Titrer ağrırken eza veren yorgun ayaklar.
Ölüme en yakın andan,
Pencereden izliyorum hayatı.
Cama yapıştırılmış,
Hep çoğalan bir üzüntü ispatı.
Yüreğimin üzerine dökülmüş,
Yakama çöken bıkkınlık.
İçime atar, yutkunur,
Elimde avucumdaki o hain aldanmışlık.
Yıllar birbirinin üstüne yığılırken,
Vardığım yer ihtiyarlık durağı.
Bir püfle mum gibi söner,
Biter hayat aralığı.
Kâğıda küskün kalemle geçmişin izleri,
Yaşamın özetiyle boğazıma dizilir.
O cılız ümit de sönmek üzere,
Bu yüzün ve güzün ahiri kabir.
Ömrümün sonundaki bu uzun hastalık,
Hep çoğalan bir üzüntüyle karşıma dikilir.
Evim hayalet enkazı,
Sarı yapraklar gibi dökülür bir bir.
Beyaz kefene sarılmış başımla,
Belim eğilince doğrulamıyor.
Perde kapanmak üzere,
Bir inişten berzah tarafına koşuyor.
Her şeyi içine atan gönlümün,
Derdini dökmeye dilinde mecali yok.
Vücudum gömülür tabuta,
Yanıma gelenim yok, gidenim yok.
Bir akşam saati gibi hazin ihtiyarlık
Saçım sakalımı ağartmış.
Guguklu saat gibi geceye kurulu,
Geriye bir tek kuru soluğumu bırakmış.