HAYAT DURDU
Bir akşam üzeriydi. Herkesin evine dönmeye çalıştığı, yorgunluğun sabrı tükettiği, trafiğin arapsaçına döndüğü vakitlerdi. Yollar ana baba günü gibiydi. Vücudundaki tüm kemikler kırılmış gibi ağrıyordu.
Karşıdan karşıya geçmek neredeyse imkânsızdı. Trafik ışıkları veya yaya geçidi de yoktu yakınlarda… Gidebilseydi ileride vardı ancak ne bacaklarının takati ne enerjisi ne de hali vardı. Çok yorulmuştu. Artık yaş geçtikçe, temizlik işi ağır geliyordu titrek bedenine... Torunu yaşındaki ev sahiplerinin azarlamaları, canını yakar olmuştu. Temizliği beğenmiyorlar, ağır yapıyor diye kızıyorlar, yaptığı işi küçümsüyorlardı. Hakaret, alay ve çocuk gibi azarlanmak zoruna gidiyordu artık…
Uzun uzun baktı, önünden akıp giden trafiğe.
Yağmur gibi sel olup akıyordu önünde.
Akan trafikte kayboldu düşünceleri…
Sanki yola değil de geçmişine bakıyordu. Böyle karmaşık, böyle sıkışık, böyle hareketli ve yorucu…
İçi kan ağlıyordu. Hem eve acele ediyor; hem gidince yetimlerine ne yedireceğini bilmediği için ayakları geri geri gidiyordu. İçinde birşeyler koptu sanki... Yüreği ağzında atmaya başladı. Küçük kızın; "Babaanne acıktım, ne getirdin? Şeker aldın mı?" sözleri yankılandı kulaklarında… Küçük Ahmet'in ağrıdan sızlayan sesi doldurdu beynini.
Büyümeden anne olan Ayşe'si geldi gözünün önüne... Hasta kardeşi Ahmet'ine hemşire, üç yaşındaki Safiye'sine anne olmuştu zavallı Ayşe...
Babaannesi üzülmesin diye karnını suyla dolduran Ayşe yaktı yüreğini.
Ağlıyordu için için. Çocukların görmediği zamanlarda, iş çıkışlarında, yol boyunca ağlıyordu. Ancak sesini duyan yoktu. Feryadı gönül bağının duvarlarına çarpıyordu. Gözyaşını silecek bir ele, başını dayayabileceği bir omuza ihtiyacı vardı. Bir lokma ekmeğe muhtaçtı. Açlık umrunda değildi; ama ya yetimleri? Onlar ne olacaktı?
Dudaklarında ince, buruk bir çizgi belirdi. Var mıydı orada, uzakta bildiği huzurlu bir yer? Orada derdini söylemek mümkün müydü? Yaklaşabilir miydi öyle ulu orta. Konuşabilir miydi, konuşsa duyulur muydu sesi, duyulsa anlatabilir miydi derdini? Dilindeki cümleler yeter miydi derdini anlatmaya?
Bu acıyı anlatacak sözcük yoktu, kelime haznesinde... Dertler fırtınalara teslimdi şimdi. Çocuklar aklına geldikçe yüreği sıkıştı. Başı döndü. Kulakları uğuldadı. Hasta Ahmet'in acıdan kıvranışı geldi, gözlerinin önüne… Nefesi kesildi. Birden aceleyle çelimsiz bacakları atlayıverdi yolun ortasına. Bir an önce eve, yetimlerine yetişmekti derdi…
Sonra gökyüzüne yükselen fren sesleri duyuldu. Koşuşturmalar, sesler, uğultular sardı etrafı. Sonra ardı ardına bağıran ambulans sirenleri yırttı gökyüzünün perdesini.
Hayat durdu...