ANI
Giriş Tarihi : 13-10-2024 12:27   Güncelleme : 13-10-2024 16:23

Geçmiş Gelecek Rüyalar ve İçe Doğmalar / Hamdiye Özer Okudan

Hamdiye Özer Okudan -GEÇMİŞ GELECEK RÜYALAR VE İÇE DOĞMALAR

Geçmiş Gelecek Rüyalar ve İçe Doğmalar / Hamdiye Özer Okudan

GEÇMİŞ, GELECEK, RÜYALAR VE İÇE DOĞMALAR

Mevsim sonbahar…

Sevdaların, ayrılık ya da günü geçmiş duyguların hüzne dönüştüğü mevsim... Ekim; hüznün yerleştiği, yüreklerin alıştığı, hatta şarkılarda, şiirlerde yaşam tarzı olduğu ay, bu ay… Yazdan kalma denilen güneşli bir gün bugün. Yapacak işin de yoksa otur, anımsa, hayal et, bol bol düşün. Al kalemi yaz, bir daha yaşa…

Yazmak alışkanlık oldu. Olmazsa olmazlar arasına girdi. Yazmadığım zamanlar içim doluyor, açmak gerek, dökmem gerek… Kalemi de unuttuk. Hemen parmaklar harekete geçiyor. Gözler bir içine bakıyor, bir dışına insanın… İçinde yaşadıkların, dışında yaşamakta oldukların ve yaşayacaklarının hayali… İçinde yaşanmış, bitmiş bir dünya, dışında andan sonra neler yaşayacağını bilemediğin başka bir dünya… Gelecek, tahminden öte…

Hayal edersin, istersin, dilersin olur mu, olmaz mı, kestiremezsin. Olur gibi şeyler de istersin, hiç olmaz görünen şeyleri de istersin. Bazen düşünüp dilediğin, hiç olmayacak gibi görünen şeylerin oluverdiğini de görür, yaşarsın. Sonbahar sararıp, kızarıp dökülen yapraklar, uzaklardan gelen hafif rüzgârlar, boyun bükmüş çiçekler, bulutlu gökyüzüyle insana hüzün yaşatıyor ister istemez… Dalıp gidiyorsun uzaklara…

Sessiz düşünceler yoğunlaşıyor; geçmiş ve geleceğe. Anılardan, özlemlerden, dileklerden bir dünya içine giriyorsun… Sonra yaşamaya başlıyorsun iz bırakanları… Rüyalar ve içe doğmalar demiştik. Haydi bakalım, herkes başından geçeni anımsasın:

Okulun son sınıfındayım. Tatile geliyorum. Otobüsteyim. Yol uzun. Çok özlediğim bir insanın hasreti var içimde… Ama ümitsizim, görmem mümkün değil. Ancak o kavuşma isteği, dileği, o hayal bir türlü gitmiyor aklımdan...

Karşıma çıkıverse de bir görsem dediğiniz zamanlardan hani… Öğlen geçerek, kaptan yarım saat yemek molası verdi. Otobüsten indim. Biraz gezindikten sonra kafeye girdim. Bir şeyler aldım yiyecek; boş bir masaya oturdum.  Tam açtım yiyecekken bir el dokundu omzuma…

Başımı çevirdim. O an hissettiklerimi anlatmam mümkün değil. Şaşırmış, donmuş bakakalmıştım. O bildiğim ruhuma ilaç gibi gelen ses: “dur bakalım, yalnız yemek var mı?” dedi. Heyecandan dermanı kesilmiş bacaklarımın üzerinde zor durarak ayağa kalktım. O anki kucaklaşmanın mutluluğu, sevinci bir ömre bedeldi. Yemek de, çay da unutulmuş gitmişti. Zaman nerdeydi, biz neredeydik? Son çağrıyı zor duyduk:

–İstanbul yolcuları kalmasın..! Aracımız hareket ediyor.

Hiçbir şey söyleyememiştik. Ne çabuk geçmişti zaman, farkında olmadan… Herkes gitmesi gereken yöne gitti… Hiçbir şey yapamamış, değiştirememiştik. Hayat böyleydi işte… Yol boyunca sevgiler, istekler, olanlar, olacaklar arasında gittim geldim…

Annem hastaydı, işim çoktu. Gereken zamanı ayıramıyordum. Çok üzgündüm. Annem kardeşimin yanındaydı. Bir sebepten annemi görmem engelleniyordu, kardeşim tarafından… Çok acı duyuyordum. Bir gün yatmadan önce şöyle dua ettim:

–Allahım! Annem ölecekse benim yanımda ölsün.

Ve o gece rüyamda annem ölmüş yanımda yatıyordu. Çok etkisi altında kalmıştım rüyamın... Gerçek gibiydi. Kardeşimin il dışına çıktığı bir gün, annemi aldım. Bir ay sonra gözlerime bakarak ruhunu teslim etti. Duamı, dileğimi kabul eden Rabbime sonsuza kadar şükredeceğim. Fallara hiç inanmam; ama rüyalarımın çok zaman bir ileti, bir şekilde olacaklara bir işaret gibi olduğuna inanırım.

Rüyada görüp,  önlem alınamayacağını da bilirim. Bir örnek: adına bizim oralarda “çıyan” denilen bir sürüngen vardır. “Kırkayak” da denir bazı yerlerde… Ama Kırkayak denilen başka sürüngenler de vardır. Çıyan dediğimden benim ödüm patlar. Kimisi sarı kimisi kapkara ve pırıl pırıl parlar. Küçükten beri canımı çok kez yakmıştır. Yılandan daha çok korkarım ondan… Bir gece rüyamda baş ucumdaki duvara gelip yapışmış kırk ayağı, sivri alıcıları havalanmış bir korku simgesi gibi göründü gözüme...

Sabah alaca karanlıkta kalktığımda, yere basar basmaz ayak baş parmağım elektrik çarpmış gibi sancıyla gerildi. Kalk dedim eşime, ayağımı çıyan soktu sanırım. İhtimal vermedi ama kalkıp aradı ve buldu, öldürdü. Kapkara ve kocamandı. Önce aldırmadım, ama yarım saat sonra başım dönmeye, kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı.

Hemen Yaşam Hastanesi’ne, acile koştuk. Serumlar, adrenalinler derken zor kendime geldim. Sınıra iyice yaklaştığımı hissetmişti.

Herkesin bir ya da birkaç kez, belki de daha fazla buna benzer sinyaller, bildirimler aldığını tahmin ediyorum. Bende çok örnekleri var. Hayatımda önemli olan bir çok şeyi gerek rüyalarla, gerek içe doğmalarla önceden haber alıp beklediğimi biliyorum. Siz adına ne derseniz deyin…

Bilimsel kitaplarda, bilhassa psikolojide bu konuda farklı çok açıklamalar var tabii… Bunu da göz ardı etmiyoruz.

 Editör: Deniz İmre

EditörEditör