ÇÜRÜK ELMA SEPETİ
Örtün, evet, ey hâile... Örtün, evet, ey şehr;”
Tevfik Fikret
Kesesine giden yolda, dalkavuk yağı görmüşüz.
Kâsesine düşen balda, koltuk kıyağı görmüşüz.
Hayır çıkmaz divanında, menfaat var ihvanında,
Yağma yüklü kervanında, kurtlu erzağı görmüşüz.
Mânâ durmaz ahenginde, tutarsızlık var renginde,
Zalimle olan cenginde kaçan korkağı görmüşüz.
Hukuk olmaz davasında, çakal ulur ovasında,
Balçık akan yuvasında, kurtlu mutfağı görmüşüz.
Haksıza karşı susandan, bal diye zehir kusandan,
Dümenden kaçıp pusandan, sinsi nifağı görmüşüz.
Riyayı satar mabette, toprak pazarlar cennette
Hak’tan görünen surette, küfre ortağı görmüşüz.
Gençliğin taze hârında, kar yağdırır baharında,
Yazın ılgıt rüzgârında, düşen yaprağı görmüşüz.
Riya kol gezer dostunda, kırk hile saklar postunda,
Tertemiz karlar üstünde, türlü ayağı görmüşüz.
Hep mazlum var şikarında, desise çoktur karında,
Bin senelik diyarında, sönen ocağı görmüşüz.
Avutur kendini falda, keramet arar hep kılda,
Bitmez denilen o yolda, çıkmaz sokağı görmüşüz.
Kurnazlık var hünerinde, gün doğmaz hiç seherinde,
Haram dolu minderinde, yatan aylağı görmüşüz.
Gerçek susar dünyasında, bühtan satar hülyasında,
Dostu fitne deryasında, boğan tuzağı görmüşüz.
Ne oynardı düğününde, ne ağlardı hüznünde,
Kan emdiği öğününde, kirli avlağı görmüşüz.
Hırs fayının enkazında, insanlığın infazında,
Masumların boğazında, keskin bıçağı görmüşüz.
Haysiyet yok yapısında, bekler namert kapısında,
Suladığı çırpısında, kuru budağı görmüşüz.
Düşmandır kuşa böceğe, tahammül etmez çiçeğe,
Elmas başlı geleceğe, düşen mızrağı görmüşüz.
Astar tutmazdı arında, şaibe çoktur varında,
Zûl asılı duvarında, derin çatlağı görmüşüz.
Cevher varsa da taşında, olgunluk yoktur yaşında,
Ehli liyakat başında, ithal sarsağı görmüşüz.
Alışamadım bu deme, bir çift söz ettim ademe:
İbretle bakıp âleme, yanan döşeği görmüşüz.