DENEME
Giriş Tarihi : 24-12-2024 13:25   Güncelleme : 24-12-2024 15:50

Çizim / Yusuf Gökbakan

Yusuf Gökbakan -Çizim

Çizim / Yusuf Gökbakan

ÇİZİM

Şiir yazmıyorum aslında; sensiz bir hayatın ölüme eşdeğer olduğunu duyumsayıp ölümün çizimini yapıyorum. Hayli zamandır süregelen, yıpranmayan, eskimeyen bir çizim. Bu çizimle günahlardan arınacağımı, affedilebileceğimi umuyorum. Bu yüzden aşk bende farklı, bambaşka tecelli etti; umarsız varsayımlar yüzünden.

Avuturken kalbim kendini aşkın talepleriyle ölümüne sevmenin nerede başladığını bilecek kadar uzun acıları adımladım ben. Rastlantılar uzamında, başlangıçta bir tomar acı gibi gelen aşkın, bir ödül olduğunu anlayacak kadar çokça sevdim. Heyecan bukleleri kalbimi süsleyip her titrettiğinde bakışlarının aromasını içime çekmekten de alamadım kendimi: hiç umut getirmeyen bakmaların vardı oysa o zamanlar. Delişmendim, gözüpek sevmelere niyetlenmiştim yine de.  Göçmen denizler girmeye başladı sık sık bundan sonra hayalime. Göçmen denizler, oynak dalgalar, haz verici dalgalanmalar… Telaffuzu zor gelirdi senin yanında söylenmesi kolay sözlerin. Susardım; heyecanın her zerresine hakimiyet kurduğu bedenim etsin isterdim aşikâr sözlerimi. Oysa sen bendeki saklı seni fark edemeyecek kadar havai ve gençtin. Fark ettiğinde ise çok geçti. Bendeki hâl içindeki hâlini teyit edemeyecek kadar hayata bağlıydın ve ben, ölümü teyit edecek kadar ölümüne aşka bağlıydım.

Tıkılı kaldığım, yeterince oksijenin olmadığı ve git gide azaldığı bir dehlizde buldum kendimi. Bu dehlizde hayallerin bir de bu çizimlerin sayesinde nefes alabiliyordum. Yokluğu aşan bir iç dünya kurmuştum. Bu benden beklenmeyen bir dönüşümdü zannımca. Kendi kendimi varlığınla terapi etme yolunu keşfetmiş ya da o yola sığınmakla avunmaya akıl erdirmiştim. Oysa aşkta aklın yerinin olmadığını iddia eden de bendim. Bir çelişki miydi bu yoksa zeka oyunu mu?  Belleğimle kalbimin arasına sıkıştığımı biliyordum halbuki ama sanırım bunu kendime itiraf etmek ürkütücü daha ötesi dehşetli geliyordu bana. Yalan bir ömre adamak istemiyordum ruhumu ancak giderek sahte bir soluyuşa istemsiz bağlanıyordum. Işık olmadan, ruhun gölge oyunu oynatması gibi bir şey… Acımasız acılarla, kırıklıklarla süslü bir oyun. Onun içindir ki mekaniği olmayan bir oyuncaktı sana dair hayallerim. Yaşama belki de aşkı her haliyle tatma içgüdüsü. Bir yandan da ciyak ciyak figanlarım vardı. Bütün kainatı feryatlara boğan bir çığlıktı bu. Ve kimse duymuyordu; duyuramıyordum sana bile. Belki de duyurmak işime gelmiyordu. Hayellerimin dekorasyonu sendin ya çığlıklarımın bir önemi yoktu zaten. Kendi şaşaalı şamatamın aktörü olmak acımtırak ve burukumsu bir güzellik barındırıyordu içinde belki .

Yanında eşantiyon olarak ödünç umutlar da sunan bir çerçiden satın almıştım aşkı; hatırladım. Nefesim kutsal bir ayine dönüşüyordu her işvekar gülüşünle. Buhurdan mutluluklar türetiyordum her güldüğünde. Çıkıntısız, dümdüz, tarifsiz sevinçlerdi bunlar. Ve ben, sadece hayallerime güldüğünü bilmeden bir uçarı minnetkârlık duyuyordum sana. Vesilesiz sevinçler, uydurma mutluluklar harmanlıyordu böylece. Böylece mutabık kalıyorduk kaderle. Gerçeklerin, hayatımın hayali neşesini hapsedemeyeceği kesindi. Keşke hep öyle kalsaydı ya!

Hayat kendini harcadı.. Uzun zamanlar kısaca geçiverdi. Onca yıl seni ve beni anlattım bize. Öyle bir sözcük yoktu halbuki; bizi anlatacak bir sözcük yoktu, bir tümce yoktu. Kem gözlerden uzak bir sevda esnek devinimlerle hücrelese de bizi, yoktu işte! Ve kaderin kalemi tek tek dikte ediyordu kaçınılmaz ayrılığı. Kabul etmemizi buyuruyordu bize kader, yazgımızı. “Sevmeyin” demiyordu; “sadece kabul edin” diyordu direterek.  Ben aşkı bildim, sen ayrılığı bildin. Kabullenmenin yolu buydu işte. Pek külfetli bir yaşanmışlığa, inancı ekleyip kabullendik aşkı ve yazgıyı en nihayetinde. Bitmeyen ve silinmeyen çizimlerime kabullenmeyi de ekledim şimdi…

Selam sana ey şiir!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi