KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 30-03-2025 18:16

Bir Kitap: Üç İstanbul / Mithat Cemal Kuntay

Yazan: Seher Uslu -BİR KİTAP: ÜÇ İSTANBUL / MİTHAT CEMAL KUNTAY

Bir Kitap: Üç İstanbul / Mithat Cemal Kuntay

BİR KİTAP: ÜÇ İSTANBUL / MİTHAT CEMAL KUNTAY

Mithat Cemal Kuntay Üç İstanbul adlı bu romanında, Sultan Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinde İstanbul’da yaşananları anlatır. Eserde gerçekçi kişiler, ayrıntılı tahliller ve bu üç dönemle ilgili kesitler sunulur. Mithat Cemal Kuntay’ın tek romanıdır. Yazıldığı dönemdeki olayları yansıtması sebebiyle edebiyat tarihi açısından da kıymetli bir eserdir.

Osmanlı Devleti’nin siyasal ve toplumsal olarak geçirdiği sancılı dönem, romanın bütününde kendisini gösterir.

Olayın kahramanı Adnan, özel ders veren bir hukuk öğrencisidir. Romanın başında veremli annesiyle fakir bir hayat süren yazar, zamanla verdiği özel derslerle geçimini sağlar ve ekonomik yönden rahata kavuşur.

Süheyla ve Belkıs ekseninde ete kemiğe bürünen kadın karakterler, duygusal ve psikolojik yönden izlenimlerle bir bütün içerisinde devam eder.

Adnan’ın karmaşık ilişkiler düzeni; kadınlar arasındaki kararsızlığı, sevgisindeki tutarsızlıkları roman boyunca sürer.

Romanın akıcı bir üslubu vardır. Kalabalık şahıs kadrosu ile dikkat çeker. İnsanların duygusal ve ruhsal halleri, ekonomik durumları, özel yaşamına varana kadar okuyucuya kesitler sunar. O dönemde yaşanan olaylar, yazarın anlatımı ile bütünsel bir boyut kazanır.

Özellikle Abdülhamit ve çevresinde gelişen olaylar, 93 Harbi, Meşrutiyet dönemi, İttihat ve Terakki çevresinde gelişen olaylar ve anlatımlar göze çarpar. İstanbul’un bu üç dönemi okuyucuya aktarılır. Saray ve etrafında gelişen olaylar, insanların birbirlerinin arkasından kazdıkları kuyular, jurnaller, kadın karakterlerin ayrıntılı işlenişi, sosyal tabakanın fakirden zengine katman katman okuyucuya yansıtılması…

Mekânların, yazarın anlatımı içerisinde bir bütün oluşu; konakların, yalı ve köşklerin tasviri ile okuyucuyu o döneme ait yolculuğa çıkarması bakımından etkileyici bir eserdir.

İstanbul’u her yönden anlatan bu kıymetli eser, üzerinden yıllar geçse de Türk edebiyatı ve tarihi açısından değerini hiç kaybetmeyecektir.

ALINTILAR

“Zaten, Adnan ne vakit romanını yazmaya otursa mutlaka bir aksilik olacaktı.”  (s.9)

“93 Harbi’nde üç şeyin hududu yoktu: Hastalığın, açlığın, vatan toprağının!..” (s.9)

“Abdülhamit Dolmabahçe Sarayı merdiveninin taşlarında duruyor ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ayağa kalkan cenazesi Moskof başkumandanını selamlıyor.” (s.11)

“Sarayda ziyafet verilirken İstanbul sokaklarına sandık, yastık, bohça, muhacir yığılıyordu. Fesli iskeletler; paltosu ile ölenler, iki gözden ibaret yüzler; bohçalaşan kadınlar…Cami kapılarının meşin perdelerini iterek taşıyorlar. Her gün beş binle on bin arası muhacir geliyor ve çoğu gömleğinde yatıyor.” (s.11)

“Romanını bir gün Mısır’da bastırırken, bu fasıldaki vaka şahıslarının isimlerini değiştirecek, anasına, kendisine, başka adlar bulacak; fakat babası öldüğü için onun ismine dokunmayacaktı.” (s.12)

“İngiliz Sait Paşa’nın sıcak yalısına anası ve teyzesiyle beraber sığındıktan sonra 93 muhacirlerinin İstanbul camilerinde ve caddelerinde neler çektiklerini görmemişlerdi.” (s.12)

“Hukuktan yeni çıkan üç adam, hayatta ne olacaklarını konuşacaklardı.” (s.17)

“Her çocuk bir parça şair, biraz romancıdır.” (s.26)

“Bugün, Adnan Dileklerarası’nda Raif’i bulacak ve ilk defa Abdülhak Hâmit’i göreceklerdi.” (s.28)

“Çiçekler, yıldızlar yüzüne yağsa yine somurtkandı.” (s.30)

“Tolstoy, boynundaki madalyonda,Jean Jacques Rousseau’nun resmini taşırdı.”
Aksaray’daki evinde Adnan,bu satırları okuduğu kitaptan başını kaldırdı: Seviniyordu. Çünkü, o da, bir vakitler Namık Kemal’in fotoğrafını göğsünde taşırdı.”  (s.35)

“Kafası her gün ölümün koynuna biraz sokularak çehresi gölgeleşen bu kadın onun dünyada sevdiği tek insandı.”  (s.37)

“Ölünün gelini olur muydu?” (s.39)

“Adnan romanına, kendi İstanbul’unu bu duygularla yazıyordu.” (s.50)

“Sessiz bir konak!.. Yirmi oda dolusu bir kimsesizlik!..” (s.98)

“Şimdi beni dinle Adnan” dedi; “sen dünyanın en hokkabaz adamısın!..”  (s.159)

“Şimdi Abdülhamit’in cülus şenliği için romanına yazdığı sahifeleri okudu.Bu faslın adı “Karanlık Gece” idi. Bunu “Kızıl Gece” yaptı. “Karanlık”a dargın dargın baktı, “Kızıl’a gülümsüyordu.”  (s.255)

“Şimdi eserin en güçlü yerindeydi. Bu donanma gecesini çirkin göstermek! Çünkü İstanbul, yılda ancak iki defa, bu cülus ve velâdet gecelerinde aydınlık ve güzeldi. Boğazın iki tarafından nurun dalları, yaprakları sarkar, ateşin gonceleri ürperir, karanlık gece Caneletto’nun Venedik tablolarına dönerdi.” (s.255)

“Büyük servetler Hugo’nun eserleri gibi tezat doludur! Para maddi mesafeyi azaltırken, manevisini çoğaltıyordu; Adnan istediği yere beş dakikada giriyordu, her istediği şey beş dakikada cebinde, midesinde, kollarındaydı… Fakat memleketin felaketleri ondan kaçıyordu, uzakta duruyordu; İstanbul’un kapısında üst üste yığılan genç ölüleri, Çanakkale’de, balya balya şehitleri -sanki Çin’de vebadan ölenlerdi-uzaktan seçemiyordu.” (s.332)

“Dünyalara sığmayan saadet bir evin alt katına sığıyordu.”  (s.374)

Editör: Nüzhet Ünlüer

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi