Vuslat Kavşağı / Nevin Aktekin Gülfırat

Yazan: Nevin Aktekin Gülfırat -VUSLAT KAVŞAĞI
Advert

ÖYKÜ - 05-05-2024 00:30

VUSLAT KAVŞAĞI

Halil Dayı ikindi namazını camide kılmış ve
ağır ağır dağ eteğindeki evine doğru yürüyordu.

Cami, evinden bir hayli uzaktaydı. Camiye git gel bir saati buluyordu. Bu yüzden, öğlen namazını cemaatle kıldıktan sonra ikindiyi de kılmak üzere orada bekler, kimi zaman cami eşrafı ile kimi zaman da bağ bahçe öyle dolaşır, vaktini geçirirdi.

İkindi namazı sonrası, evine doğru yokuş yukarı tırmanırken bir hayli yorulmuştu.. Sarp yokuş onu yormuş, nefes nefese kalmıştı.

Biraz soluklanmak için  evinin önündeki büyük taş kayaya oturdu... Bugün ayakları hiç eve gitmiyordu... Ama yağmur da hafiften ciselemeye başlamıştı.

"Halil nerdesin?.. Gördün mü Fadime'yi?"

"Bak, yine hınzır kedi kapmış masanın üstünden pilava koymak için ocakta önceden pişirdiğim tavuğu. Kapağını da kapatmıştım üstelik..."

"Ahanda gelsin bak, neler yapacağım ona, sana o kediyi eve sokma diyorum, yine de gizli gizli besliyorsun onu kilerde, di mi?.."

"Şart olsun yakalarsam belediyeye vericem artık, onlar ne yaparlarsa da yapsınlar. Bıktım bu kediden... Bir de doğurmuş enikleri de peşinden, evimi mahvettiler..."

Eşini iki yıl önce kaydeden Halil Dayı, karısının kedisi Fadime'ye kimi zaman böyle söylenmesi aklına düştü. Acı acı gülümsedi .

Eve girmek bugün hiç  istemiyordu... Artık ne karısı Şehriban ne de kedisi Fadime vardı.

Karısının banyoda düşüp kafasını çarpması sonrası iki yıl önceki vefatı ile  kedisi Fadime'de daha fazla dayanamamış beş ay sonra ölmüştü. Onu karısı Şehriban'ın mezarının üstünde bulmuşlardı.

Kedisi Fadime'ye aslında çok da iyi davranmayan, durmadan kızan karısı, kızsa da, söylense de aslında kedisi çok sevdiğini biliyor olmalıydı. Çünkü kediler hissederdi..

Bu yüzden, kedicik dört beş ay sonra eşinin mezarı üzerinde vefat edince onu da karısının mezarının yanına gömmüştü.

Hani kediler nankördü? Onlar, özgur ruhluydu aslında. Kedilerin sevgisi de gerçekti.. Öyle ki, o da ayrılığa dayanamayıp böyle vefat etmişti...

“(Halil Dayı dizlerine vurarak) Ah Şehriban, ah Fadime” dedi... Yüreğinde dinmeyen bir sancı ile..

Geçenlerde kaymakam evini ziyarete gelmişti; "Evimden çıkmam bu saatten sonra, evlat nere gideyim?" deyince "Evinin dere yatağında olup her an  dağdan gelen bir sel suyuna kapılma riski var. Bu evin yerine başka bir ev, hem de kaloriferli yeni bir ev vericez." demişti kaymakam.

Eşiyle tuğla tuğla ördükleri, bir tuğla daha koymak için nice aç yattıkları ev yıkılacaktı.

Sevdiklerinin olmadığı bir yerde, kaloriferli ev onun neyineydi ki.

Birden yağmur hızlandı. Evinden içeri girdi. Gökler sanki yarılıyordu. Pencereyi camı iyice kapatırken; odanın havasını kokladı..

Hala sandalyenin üzerinde karısı Şehriban'ın şalı duruyordu. Önce hafifçe parmak uçlarını gezindirdi. Sonra aldı şalın kokusunu içine çekti sonra da oturdu sandalyeye...

Düşündü...

O ilk gecelerini, o ilk dokunuşları..

Nice el ele geçirdiği zamanları mutlu geceleri gündüzleri, diz dize ettikleri  sohbetleri aklına geldi..

"Halil"

"Halililimm" sözleri yankılandı oda da..

Kendine bir kahve yaptı. Kahveyi yudumlarken soba başında içtikleri kahve eşliğindeki sohbetleri aklına geldi.

Ne çok gülüşürlerdi. O gülüşleri kulaklarını çınlattı.

Ne çok anı, ne çok gülüş biriktirmişti eşiyle...

Ne acı ki; bir gece yarısı, uykuda sessizce terk etmişti onu...

Günlerce aylarca ne çok ölümü dilemişti.. Ama öldüren de, o yaşatan da oydu işte...

Gök gürledi... Yağmur yağdı.. Çok fırtına vardı...

Köydeki minareden anons yapıp da uyarmışlardı; 
“Dikkat edin bugün şiddetli bir yağmur bekleniyor.
Sel vurabilir. Dere kenarındaki evlere gitmeyin!" diye.

Halil Dayı ısrarla kasabadaki evine çağıran oğlunu, ”Yok evladım, ben evimde iyiyim, bana bir şey olmaz“ diyerek nice anılarının olduğu bu evi yalnız bırakmak istememişti..

Bir zaman sonra, sobanın üstünde demlediği çaydan da kendine bir bardak çay doldurdu...

Dışarıda çok yağmur yağıyordu... Birden omuzuna bir el dokundu... Bu, karısı Şehriban'dı.

Gülümsedi Halil Dayı: "Geldin mi ?" dedi..

Gülümsedi Şehriban Teyze.

Omuzunda her zamanki örgü  krem rengi şalı ve arkadan tek örgü saçı ile Şehriban Teyze gülümsedi.

Fadime de, sobanın yanında sıcaktan mayışmış ve keyfi yerinde, mırıldıyordu. Halil Dayı ne zamandır böyle mutlu olmamıştı. Nasıl olmasın? İki sevdiği de yanındaydı.

"Kendince her duanın olma vakti varmış. Şükür çok şükür." dedi..

Gümbür gümbür fırtınanın kattığı sel, evlerini kökünden söküp almaya gelmişti ...

Halil Dayı, karısı Şehriban ve kedileri Fadime ile başka bir aleme yolculuğa  çoktan gitmişti. Halil Dayı'nın bedenini sel almadan önce ruhu huzura çoktan kavuşmuştu.

Çünkü günlerden vuslat kavşağıydı. Hasretin bitimi kavuşmak idi..

Ve bir tutam sabırdı, bu vuslatı güzel kılan..

Günün Diğer Haberleri