GEL MUSTAFA BAKALIM
Okul yeni açıldı. Yatılı Bölge Okulu. İlk haftanın bir gününde, yedinci sınıfa Matematik dersine girdim.
Derse başladım ve bir problem sordum sınıfa. Biraz sonra, "kim yapacak tahtada" dedim. Sınıfın en arka sıralarından Mustafa adlı bir öğrenci parmak kaldırdı. Geçen yıl Reyhanlı Yatılı Bölge Okulu ilk kısımdan sınav kazanarak gelmişti altıncı sınıfa. Kendi halinde hiç parmak kaldırıp derse bile kalkmamıştı. Baktım Mustafa parmak kaldırıyor. Çok sevindim; “Gel, Mustafa bakalım“ dedim.
Tahtaya ezile büzüle yanıma geldi, kulağıma; “Öğretmenim, köyde sünnet oldum yeni, ağrım var, izin verinde okul revirine gideyim” demesin mi?
Ben de şaşkın bir halde gayrıihtiyari yüksek sesle; “Balta ile mi kestiler oğlum?” demeyim mi?
Birden sınıf gülmeye başladı. Mustafa şaşkın, ben şaşkın, sınıf daha da şaşkın..!
Öyle ya şimdiye kadar hiç tahtaya kalkmayan Mustafa ne oldu da parmak kaldırıp tahtaya kalkmıştı. Yanlışı ben de anladım ama, olan oldu sınıfın içinde.
Aslında, Mustafa köyünde yeni sünnet olmuş gelmiş okula. Arkadaşlarından da saklamış biri hariç. Yanında, birlikte oturduğu Hüseyin’e söylemiş. Derste ağrı başlayınca, arkadaşı Hüseyin de, "öğretmene söyle izin verir git revire yat" demiş.
Gariban Mustafa da acısıyla parmak kaldırıp izin istemek derdindeymiş oysa. Yoksa tahtada problem çözmek değil derdi.
Ben de Mustafa problem çözecek derken aniden kulağıma, "yeni sünnet oldum, ağrım var" demesinin şoku ile; ”Balta ilemi kestiler” deyivermenin, hem de bağırarak sınıfın huzurunda mahcubiyeti içinde revire gitmesine izin verdim.
Bilemezdim ki 1960 yıllarda köye senede bir defa gelen sünnetçi tüm o köyün çocuklarının sünnet işini yaparmış…
Mustafa da bunlardan biri…
Üstelik on üç yaşında.!!
Durumu anladım ama olan Mustafa'ya oldu.